Git! Ben yanarım!
30 Ocak 2014 10:14:32
Bitiyor hep bir şeyler
Çocukluk, okul, gençlik, sevdalar, sevilmeler ve başlanan her şey
Biri biterken biri başlıyor son deme kadar
Sonra, sonra hayat bitiyor ve yeni bir hayatın sonsuzluğuna açılıyor kapılar
Ömür dönme dolabında sırası gelen biniyor ve iniyor
Yağmurun bütün adaletiyle her yeri eşit ıslattığı gibi hayat da bu adaletini gösteriyor. Hem de en kılıçlı haliyle
Girilen bir yudumluk ömür bölümünde, açılan şeffaf kapılardan geçerken süzülen gözyaşları, çare diye sunuluyor gönül tepsisinde
İkram edilen hasret şerbeti kana kana içiliyor
Şikayetin yapılacağı ne bir makam var ne bir kişi
Herkes kendi derdine düşmüşken kimden medet umarsın? Ya da şikayetini hangi dille söyleyebilirsin ki anlaşılsın? Yüreğin dili nedir gerçekten? Hani harflerin seslerini çıkararak oluşturduğun kelimeler mi, kurduğun cümleler mi? Hayır! O dili bilen bir kişi bile bulamazsın. Her yüreğin sesi başka bir dil iken, kime ne anlatacaksın ki?
Aklın sana verdiği emirlerle yüreğinin kapılarını, camını, penceresini sıkı sıkı kapatıp aklı şaşırtmasın diye bir de kapısına mantığı dikersin
Telkinler başlar tam bir askeri tekmil ciddiyetiyle
Sıra sıra gelir akıl yumakları ve aklını yumaklaştırır. Her akıl tanesi diğer bir akıl tanesini düğümlü ve iç içe geçmiş yumaklara dönüştürür
Gitsin değil mi? O da gitsin, bu da gitsin, herkes gitsin
Gitmeleri için vardır bir sebep ve akıl, yüce dağdan yuvarlanan çığın sessiz çığlığıyla büyüyerek önüne düşer. Ne yana baksan, o sebeplerden biri dikilir, elinde mızrağıyla masal kahramanı zaptiye gibi
Dur deme şansın yok olmuştur. Kendi kurduğun seti aşıp bir çığlık koparmana yine kendin izin vermezsin
Bırakmam seni! Dur, gitme! Dört kelimelik bu feryadı bildiğin dille bile söyleyemezsin. Yüreğin kendi diliyle çırpınıp durur ve gözyaşıyla süslenir masum bakışların
Ellerini avuçlarına aldığında, avuçların, en gizli hazineleri saklayan şifreleri unutulmuş kasaya dönüşür. O eller öyle kıymetlidir ki tutanın yüreğini aleve dönüştürür ve ağzından alev çıkaran sihirbaz oluverir
O eller bir mahzun çocuğun elleridir
Yavrunun, öz yavrunun, balam dediğin ballı parçanındır
O eller uzaklaşırken geçirdiği parmakları, parmaklarını tek tek kırar da hissetmezsin. Yüreğine saplanan Zülfikar başlı hançerin sancısı bastırır acını
Kulaklarına uzaktanmış gibi bir inilti yaklaşıp kaybolur
Kulaklarım yanıldı derken, bir veda busesi ve sarılan kolların arasında kalırsın
Bu hayatın ve ömür gerçeğinin, bin çivili topuzuyla beynine inmesidir. Bu özlemin hasrete döneceği yolun son sapağıdır
Gidiyordur o can
Canından can alıp giderek gidiyordur
Küçüktür, zayıftır, masumdur ve o senin bitmeyecek sandığın memleket türkülerinin en uzun türküsü iken, aniden susan balandır
Uzak dediğin yer; onu görmediğin her yerdir. Yanında olmadığı her yer sana gurbettir
Sesini duymadığın her uzaklık gurbetin ta kendisidir
Ah zalim gurbet diye dişlerinin arasından bir ıslık çıkar ve o ıslıkla dem bulur kafan
Sarhoşluğun devranında çömelip seranata başlarsın
Yine yürek dilidir konuşan ve ne giden anlar, ne başkası
Yaşlar süzülür ama gizlersin
Görüp de üzülmesin diye kaçarsın yalanın en kuytusuna
Zamanı dilim dilim bin parçaya bölersin ve her dilimine bin ceza biçersin. Hepsi senin cezandır ve infaza başlanmıştır
Biter, sırayla her şeyin bittiği gibi cezan da biter ve sonunda ömrün biter
Hasretin her nefese sindiği ve her açan çiçeğin poleninde yer tuttuğu ömür biter ama sen gitme diyemezsin!
Dilin kendi içinde dolanır ve "seni seviyorum, çok seviyorum" dersin ve saklandığın akıl kuyusuna atarsın kendini
O gider
Sen de gidersin
O gider aklın dediği yere, sen gidersin acının doğduğu yere
Ah
Baba demek yanmak demek
Yandıkça, kendini yakan nefti üreten acının mangalı demek
Git! Ben yanarım! Dön! Dönsen de yanarım!
Bu Yazı Toplam 180 Defa Okunmuştur
Yorumlar
Yorumlar, editörlerimiz tarafından onaylandıktan sonra yayınlanır. Kanunlara aykırı, konuyla ilgisi olmayan, küfür içeren yorumlar onaylanmamaktadır.
Henüz bir yorum yapılmamış